Başbakan Lloyd George’un İstifasıyla Sonuçlanan TBMM- Büyük Britanya Arasındaki Soğuk Savaşı Anımsıyoruz

Kurtuluş Savaşı’nın 9 Eylül 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları’nın İzmir’e girmesiyle sona erdiği ifade edilir. Halbuki Türk Ordusu İzmir’e girdikten sonra yaklaşık 32 gün süren müthiş bir sinir ve diplomasi savaşı yaşanmıştı. Bu savaşın sonunda Birleşik Krallık, Ankara hükümetinin taleplerini kabul ederek İstanbul’u ve Doğu Trakya’yı boşaltmaya karar verdi. 

Öyleyse gelin, bu tarihi dönemi 101. yılında yeniden anımsayalım…

Büyük Britanya’nın 1919-1922 arası Anadolu Politikası, Yunan Ordusu’nun askeri gücüne güvenmek üzerinde temelleniyordu. Ekim 1918’de Osmanlı İmparatorluğu’nu mütarekeye zorlayan ve istediğini alan İngilizler için, Anadolu’da filizlenen yeni kurtuluş hareketi, düzenli ve kuvvetli ordular karşısında tutunması imkansız gözüken hayalperest bir girişimdi.

Bu yüzden Yunan ordusunu sürekli olarak Anadolu içlerine yürümeye teşvik ettiler.

İngilizlerin “Kemalistler” ismini verdiği direnişçiler; kendi İngiliz lügatında “Kemal’in Çetesi” “Kemal’in Eşkiyaları” “Kemal’in Haydutları” anlamına geliyordu.

İngilizlere göre, Osmanlı teslim olmuş ve tüm gücünü yitirmişti. Sevr imzalanmış, bu iş bitmişti. Bir Osmanlı generali olan Mustafa Kemal’in Anadolu’da büyütmeye çalıştığı direniş de silah zoruyla ezilmeye mahkûmdu.

Bundan dolayı İngilizler; İtalya ve Fransa yavaş yavaş Ankara hükümeti ile ilişkiler kurmaya çalışırken Yunan Ordusu’na tam desteğini sürdürdü. Bu destek yalnız askeri değil müthiş bir siyasi ve diplomatik teşviki içeriyordu.

İngilizler Yunan Ordusu’nu büyük ve güçlü bir savaş makinesi olarak görüyordu. Kemal’in Çetesi olarak isimlendirdikleri hareketi ise savaş yorgunu, milis kuvvetlerden oluşan bitap savaşçılar olarak tanımlıyorlardı.

Bundan dolayı İngilizler; İtalya ve Fransa yavaş yavaş Ankara hükümeti ile ilişkiler kurmaya çalışırken Yunan Ordusu’na tam desteğini sürdürdü.

Aklı başındaki Yunan bürokratlar, İngilizlerin kendilerine sağladıkları bu destek iklimini yadırgıyorlardı.

Nitekim, çok sayıda Yunan general, “Anadolu’da işimiz yok, Trakya üzerinden İstanbul’a girelim” tezini yüksek sesle savundular.

Ancak İngilizler, Yunan Ordusu’nu kesin olarak İstanbul’dan uzak tutmak istiyorlardı.

Bundan dolayı, siyasi baskı oluşturarak bu yönde görüşleri savunan Yunan yetkilileri tasfiye ettirdiler.

Ancak olmadı. İngilizler’in “Kemal’in Çetesi” diyerek küçümsediği Türk Direniş Hareketi, Büyük Yunan Ordularını Ankara’ya sokmadı. Bir sene sonra da Kütahya yakınlarında kıstırıp imha etti. İşin rengi değişmişti

ürk Ordusu ise, kimsenin öngörmediği inanılmaz bir hızla ilerleyerek sadece 10 gün içinde Afyon’dan İzmir’e ilerledi. TBMM Orduları 9 Eylül’de İzmir’e girdi.

Türk Ordusu İzmir’e girdiğinde, İstanbul ve Doğu Trakya müttefiklerin işgali altındaydı.

İşgalci güçlerin başını tabii ki İngiltere çekiyordu. Ancak Fransız ve İtalyan komutanlar ve askerler de bölgedeydi.

Peki, şimdi ne olacaktı?

Londra’da Birleşik Krallık Bakanlar Kurulu, 15 Eylül’de Lloyd George başbakanlığında toplandı. Yunan Ordusu’nun hezimeti kabul edildi. Türk Ordusu’nun ise İstanbul’a yaklaşmasına asla izin verilmeyecek gerekirse savaşılacaktı.

Peki, Türklerle kim savaşacaktı?

İngiltere kamuoyunun, İngiliz halkını Türklere karşı bir savaşa ikna etmesi mümkün değildi.

Kendi evlatlarını cepheye sürmekten imtina eden İngilizler, her zamanki gibi başkalarının evlatlarını savaşa göndermeye karar verdi. Sömürgelerinden asker talep etti. Ancak tüm sömürgeleri asker göndermeyi reddetti.

Kanada Başbakanı Mackenzie King, durumun 8 yıl önce patlak veren I. Dünya Savaşı’ndan farklı olduğunu, asker gönderebilmek için Kanada Meclisi’nin karar vermesi gerektiğini açıkladı. Ancak İngilizleri asıl şoka uğratan yanıt İrlanda Ulusal Meclis’inden geldi.

Olağanüstü toplanan İrlanda Ulusal Meclisi Dáil Éireann’de oy birliğiyle şu karar çıktı:

“General Kemal’in Ordusuyla savaşarak ölecek tek bir evladımız yoktur”

Londra, suratına çarpan ret cevaplarıyla sarsılıyordu.

Aynı günlerde Avam Kamarası basın locasında konuşan Hint Müslümanları lideri Muhammed Ali Cinnah, İngiliz kamuoyuna şunları söyledi:

‘Bu zafer tüm mazlumlar dünyasının zaferidir’

Çaresiz kalan İngilizler, TBMM yetkilileri ile ateşkes şartlarını görüşmek istediklerini belirttiler. Ankara’dan yanıt gecikmedi. Görüşme kabul edildi. Görüşme yeri olarak ise Marmara Denizi’nin güneyinde küçük bir kasaba olan MUDANYA belirlendi.

Mudanya’da TBMM’yi İsmet Paşa, Büyük Britanya’yı Charles Harington, Fransa’yı ise General Charpy temsil etti. Yunan delegesi ise masaya alınmayıp gemide kaldı. Müttefikler masaya anlaşmak için gelmişlerdi.

Müttefiklerin en önemli şartı şuydu: İngiliz ve Fransız askerleri, İstanbul’u tam anlamıyla terk etmeden, Türk Ordusu şehre girmeyecekti. Şehrin Türklere tam teslimi için de Barış Görüşmeleri beklenecekti.

Bu talep kabul edildi.

Mudanya Mütarekesi, 11 Ekim 1922’de imzalandı. Böylece 32 gün süren sinir savaşı sona ermiş oldu. Ertesi gün Doğu Trakya’daki çekilme sürecini yerinde gözlemlemek için Ankara’dan Refet Paşa, 19 Ekim’de İstanbul’a geldi

Ancak Londra’daki savaş yanlısı Lloyd George hükümeti bu sürecin sancısını taşıyamadı. Özellikle asker taleplerine gelen ret yanıtları; İngiliz dış politikası için büyük bir itibar kaybı oluşturdu. Hükümeti desteksiz kalan Lloyd George, başbakanlıktan istifa etti.

NOT: Lloyd George’un istifa etmeden önce söylediği iddia edilen “yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir, bu dahiyi Türk milleti yetiştirdi. Mustafa Kemal’e yenildik” sözlerine İngiliz kaynaklarında rastlayamıyoruz. Yalnızca Türk kaynaklarda bu ifade var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir